top of page

My articles, poems and short stories have been published on various  culture, art and literature magazines and websites as well as on news sites.  Unfortunately they are available only in Turkish..

Here I will occasionally share the poems I wrote in and before exile...

zaman geçerken / while time passes

...


İşte sabahın ilk saatleri sevgilim
Sokak lambaları hâlâ geceye yanıyor
Etraf zifiri karanlık
Sokaktaki seyrek insan geçişleri
Başlayacak olan sabahı söylüyor

 

Trende evini unutmuş,

adını unutmuş,

uykusunu unutmuş “deliler” ordusu

Yan tarafta oturan kadının kaşları çatık
İnsanların yüzleri burada hep çatık zaten
Kaşlarım çatılacak gibi oluyor

İçimden sana gülümsüyorum

 

Şairin sözucüklerle cisme büründürdüğü

bir beden gibi şiir,

Ama her şair veremezmiş şiire canı
O söylermiş boyunu, rengini, içinde dolananı
Ama bilmezmiş sesindeki ritmi

Kaç defa okumuştum o şiiri, anımsayamadım
Öptüğün şiirlere can veriyorsun

Nefesinle, sesinle, seninle can buluyor

Uykusunda şiirler, geçişini unutmuş zamanlar


Burada, bu somurtkan kalabalıkta

Dudaklarım dudaklarını arıyor
Bir nefes diyor
Sesine dönüyorum

Yani sana
Korktuğum, kaçtığım kıyılarına
Sanki bin yıllık bir hikaye bu
Sanki bin yıldır ellerin ellerimi tutmakta
Sanki bin yıldır biz bu sokakların karanlığını sesinle geçiyoruz

Sanki bin yıldır sevişiyoruz sabahlara kadar

 

Oysa daha dün görmüştüm seni

Karanlıktı
Gülümsemiştin
Korkmuştum

Sen baktın, ben gülüşüne saklandım

“Görmedi” dedin.
Ama “ol” dedi gözündeki nehir;

ağzının kenarındaki kuş cıvıltıları

 

Ben o gece
Tuttuğun ellerimle
Senin bile bilmediğin o bin yıllık zamana aldım bizi

Boşa giden her sözünden,
Dokununca acımış her bir parmak ucundan öptüm

Beni koynuna aldığın o gece
Ben bin yıllık bir ah’ı çektim içinden;

 

Bilsen nasıl seviyorum senden gelen o bir ah’ı bile...

Kalbimde bilmediğim bir yeri öpüyorsun
Kendimi senden alamıyorum.
Hâlâ orada, o ilk öptüğün an’dayım işte

Trenden indim
Şehir hâlâ karanlık
Sokak lambaları hâlâ yanıyor
Dükkanların kepenkleri açılıyor
Bir ağacın kökleri toprağından çıkıp kaldırıma taşıyor

Hava -5 derece
Çiğ düşmüş,

çimenler donmuş soğuktan
Yolun kenarında kıvrılan nehrin akışı devam ediyor

Ellerim ellerini buluyor

Aralık 27, 2021

Berlin

 

 

 

 

 

 


...
Uzağız, 
dağlar biter kavuşmaz bu uzaklıkta. 
Biz kavuşturduk
demişti,
Bir rüyaydı gördüğümüz ki
uyandık
yalnız ve yabancısı olarak ellerimizin

Ekim 30, 2019
Berlin

 

...


Nerede olduğu önemli değildir
İnsan, nereye giderse
orayı güzelleştirecek bir neden,
bir yüz,
bir pencere
bir sokak buluyor kendine
diyorduk

ama gel gör ki,
sırtında geçmişin yüküyle
gittiği her yerde yoruluyordu

ne bulduğu yüzler
ne bulduğu pencereler
ne de sokaklar alıyordu yükünü

insan, nereye giderse
hep hep kendisiyle götürüyordu
en ağır yükü, özlemi...
kırılmış bir kaburga gibi batıyordu durmadan
nefes aldıkça,
doğrulmaya çalıştıkça
sırtından göğsüne atıyordu ağrı

insan, nereye giderse
oraya götürüyordu kırık kaburgasını

Ekim 26, 2017

Almanya

 

 

 


...

benim değil bu ses, dedim.. 

Yüzümü kaç sefer yıkadım da aynanın karşısında

Öyle baktım,
defalarca baktım. 

Suyu biriktirdim,
bulandırıp baktım.

Duruldu,

yine baktım.
Bu gökyüzünü ben seçmedim, dedim..
Bu kalabalık benim değil

bu kalabalık, benim kalabalığımdan uzak.
Tanıdıklar var,

Tanıklar var,

hepsi birer yabancı burada.

Suyu biriktirip avucumda

yeniden vurdum yüzüme.

Şimdi, şu köşeden çekip gitsem

kim der 'nereye?'

Göğüm orada,

dalım orada,

sesim orada,

ölülerim var

mezarlarım orada benim..

Dağımın başı karlı, karım orada...

Erimiş, karışmış nehirlere

Suyum, orada benim... 

Bir eksiklik var, 

yerini bulamayan bir iç çekiş ki;

o burada....

 

 

Nisan 24, 2017
Holland

...

terk edilmiş ruh
yarası olur ömrün
geçmişe bakmak
yaranın
kabuk
tutmasını
engellemekten başka neye yarar?
yaranın kabuk tutması
yara, kan, kabuk ve irin....

yazıya ve fotoğrafa sığınıyorsun şimdi
yollara ve saçak altlarına
ormanın derinlerine yürüyüp
kuş seslerini dinliyorsun
orada, ayak sesin kuş seslerine karşıyor
orada kuş sesleri
yaprak hışırtısına
orada, yalnızlığınla sen
su kenarlarına inip balıkları izliyorsun
akvaryumlar geliyor aklına
denizleri tanımayan balıkları düşünüyorsun
anısız sokaklarına sığınıyorsun
sürgünlüğün
orta yerinde
'sürgün, 
sefil 
bir 
yalnızlıktır' *
ki, yalnızsın!

beklediğin ve büyüttüğün
anılarla gelecek tahayyülü
geçmişi oluyor ömrün
ömrün açık bir yara
zamana kalan
ve geleceği oluyorken
beklenen bir ömrün
anılarınla sen
sefil bir yalnızlığa eş

sürgünlüğün boş odalarında
acı bir haykırış oluyor sesin
geceler günlere karışıyor
her ömürde karışırdı
geceler
güne
bir defa
kırkıncı defaydı bu
kapattıkça yaralarını
geçmişin sesleri
kazıyor yeni baştan

baharı bir defa duyumsadın
ince bir patikada
ana rahmindeki kadar toydun
ki,
yol da bitti

ve şimdi
geçmiş,
kapanmaz
bir yara gibi
duruyor ortada

geçmiş, orada
geleceğin yatağına uzanıyor 'heyecanla'
yollarını geçiyor geleceğin
yaralar sarılıyor orada
nefesler üfleniyor şifa diye


'sormadım sırrını, bilinen bendim
kendi zindanında o bin yıl tutsağı
o kendi akrebi kalbi bin yıl taşıdığım
bin yıl daha bu yokuş bu yakarışla
zaten mem de koşardı zindanına' **


* Edward Said
** Akın Yanardağ

Nisan 21, 2019
Hanover

...
''Hangi acıyla yaprak dökersek dökelim
İnsan kendini seveceği bir dünya buluyor”*

 

yazdım

kelimelerimden yarattım
bu kımıldayan varlığını

öyle ki
sen kendinden bildin sözün sırrını

oysa

“yazmasaydım, yaşamamış olacaktın”*,

ben yazdım

geceydi,
sen büyüdün nergis kokulu gönül beşiğimde

yıkandın dalgası kumlarını döven sularımın içinde

uzandın kıyılarımda

düşlere daldın

rüyanı gördün 

 

ben yazdıkça

sen yaşadın 

“ol” diyen bendim
ölmeye meyli olan sen

ilk sözü geceden aldım

'dudakları boynumdaki dalları öpüyor' dedim

gece uzadı,
'seninle geçen bu geceler
seninle geçen bu an
seninle bitmeyen bu çıplaklık'
yâri olmayanın yurdu olmaz
ol dedim

bitmeyen bir suskunluk
bitmeyen bir korku
gelip durdu aramızda
havalandı boynumdaki ağacın 
dallarına konan kuşlar
önce onlar,
kuşlar sustu
sonra
kalemin mürekkebi tükendi

buruşup atılmaktan bezgin kağıtlar 

söz boğuldu

 

ve  sen

yitirdin 

kendini sularımda

ki,

kıyıya vuran bu aşk

senin işte sevgilim

.


*Şükrü Erbaş


Ocak 16, 2022
Berlin


 

Her sabah daha bir isteksiz kalkıyorum. Bazen üstümü giyinip kapıdan çıktığımda, sanki uzun ve derin bir boşluğun içerisinde, hiç sonu gelmeyen bir yolda yürüdüğümü hissediyorum. Kalbimdeki ağrı son zamanlarda baş ağrılarımı tetikliyor. Uykusuzluk daha fazla esir aldı beni. Giderek daha isteksizim bir şeyler yapmaya. Bunu anlatabilmek çok zor geliyor, anlamıyor türlü nasihatle geliyorlar karşına... Anlatmayı bıraktım çevreme, kendimi bu küçücük odaya kapatıp zamanın geçmesini bekliyorum. İçinde geçmiş ve gelecek hayatımın olduğu, sanki açıkta kalmış, üstü kapanmamış bir mezarın başında gibiyim.
Bir ağıt, sadece benim bildiğim, benim duyduğum, benim hissettiğim bir acıyla yayılıyor içeride...
Her gece bir mum yakmayı ihmal etmiyorum.

Her gece 'tanrım' diyorum, al zihnimde beni uyutmayan tüm bu düşünceleri.

Al beni bitmek bilmeyen bu yoldan.

Kötülüğe teslim olmuş yüzlerle karşılaştırma,

sevmeyi, özlemeyi, sormayı eziyete çevirenlerle,

sözü esirgeyenlerle...


Yolumu aç,
yolumu aç,
yolumu aç ki
kendi zamanıma varayım.....

Kasım 14, 2017
Frankfurt (Oder)




 

...

Hoş olsun yaşadığımız ne varsa,
Birbirimize varmak için dokunduğumuz dal,
kokladığımız çiçek,
dalımıza konmuş kanadı kuşun.

 

Hoş olsun uykusuz kaldığımız gecelerin ağrısı gözde,
sabrı tükenmiş olsa bile
sancısı süren  hatırası sevdanın.

Haziran 17, 2017
Hollanda


boğazımda
yutkunamadığım koca bir ah 
sabahı bekliyorum
gün güzellik getirmiyor şimdilerde
iyi umutlarım yok geleceğe bırakacağım
çoğumuzun yüzünde yabancısı olduğum maskeler
çoğumuz umursamıyor  zaten yanı başındaki çığlıkları
ardımızda cesetler
saatin geçişindeki durmak bilmeyen sesler
ve artık 'yeter' deyip
aklımı kaçırmak istediğim
bu zamanda
bunca kötülüğün arasında
kendime nasıl varacağımı bilmiyorum
ölülerimiz orada
uzakta
yapayalnız
gömülüp terk edildikleri
o yerde yatmakta ki
alınlarına son bir sıcaklık diye
son bir defa öpüp vedalaşamıyoruz

iki tabut
biri dar karanlık
diğeri geniş ve aydınlık

onlar orada biz buradayız

Nisan13, 2018
Berlin

senin sessizce geçtiğin koyaklardan 

eğilip su içtiğin koyaklardan
ayak izlerine karışıp geçiyor genç ardılların 

 

sende gençtin bir vakit
büyümüşsün
yüzüne kararlı bir hâl düşmüş,
zayıflamışsın diyor görenler 

 

dağa verilmiş ikrar alınmaz imiş,
aksi hep bir parçası eksikmiş insanın
büyük bir parçası ki;
'kuş kanadıyla insan dağıyla yücelir'
diyor taşa yazılmış hatıran.


Ekim 17, 2022
Berlin

özlediğimiz anlar oluyor,
özlediğimiz yüzler, 

özlediğimiz sessizlikler,
özlediğimiz ezgiler

rüzgarlar oluyor gecelerde yüzümüze değmiş,
sular oluyor ağaç köklerinin uzandığı 
yollar oluyor tabanlarımızın şiştiği,
sevmeler oluyor ayrı düştüğümüz

 

özlediğimiz çok şey oluyor,
tıpkı unutmaya çalıştığımız bulutlu,
kara günler gibi
hep anımsarken bulduğumuz kendimizi

özlediğimiz çok şey oluyor
hepsi uzakta

Ekim 12, 2017
Berlin

bottom of page